Bölgesel farklılıklar mevcut olmasına rağmen, 21. yy başına kadar “yunak” adı verilen çamaşırhanelerde çamaşırlar yıkandı. Bu “yunaklar” derelere ya da yaylara yakın yerlere inşaa edilmiştir. Kadınların oturacağı ve lavabonun konulacağı bir alan mevcut. Kadınlar kazanda suyu kaynatmak için ateş yakarlardı ve kaynattıkları suya çamaşırlarını sabunlamak için kül ya da kil ilave ederlerdi. Bazıları koku için kurutulmuş portakal kabuğu da eklerdi. Bundan sonra kirli çamaşırlar düz bir taşa yerleştiriliyordu ve çamaşırların suyunu, onları bir sopa ile döverek kurutuyorlardı.
Yıkama sopası, kıyafetleri, kilimleri, çuvalları ve halıları yıkarken temizlemek için kullanılan özel olarak tasarlanmış bir ahşap bir araçtır. Çamaşırları sabunlamak için su ve kül kullandıktan sonra, kadınlar ıslak çamaşırlara tekrar tekrar vururlar, böylece kirli suyu boşaltır ve temizlerler. Yıkama sopaları hem hafif hem de dayanıklı olmalıydı, bu yüzden onlar için dut ve ceviz (dayanıklı) veya kavak (hafif) gibi bazı ahşaplar kullanıldı. Yıkanmış giysiler çalıların üzerine yayılır veya ağaçların dallarına asılırdı.
Çamaşır yıkama işi her gün yapılmazdı. Giysiler genellikle Perşembe günleri yıkanırdı. Kadınlar derede çamaşır yıkamak için giyilen kıyafetler anlamına gelen “dere geyma” adı verilen eski kıyafetler giyerlerdi. Bir adam çamaşır gününde oradan geçecek olsaydı, önce yıkama sopasının ucunun kalın mı yoksa ince mi olduğunu sorardı. Cevap “ince” ise, geçebileceği anlamına geliyordu. Fakat cevap “kalın” olsaydı, kadınların kendilerini uygun hale getirmelerini beklemek zorunda kalacaktı
ya da geçmemek için yolunu tamamen değiştirecekti. O gün çocuklar da yıkanacak ve anneleri onları yıkarken “sular aşağı, çocuğum büyüyor” anlamına gelen “sular aşağı, yavrum yukarı” demeye devam edeceklerdi.
Kapadokya’da geleneksel bir çamaşırhanenin ilginç bir örneğini görmek istiyorsanız, Avanos turumuza rezervasyon yaptırabilirsiniz.